TÜRKİYE - YUNAN İLİŞKİLERİ
Lozan Barış Antlaşması'ndan önce, 30 Ocak 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşmasına ek bir sözleşme ve protokolle Türkiyeli Rumlarla, Yunanistan'daki Müslüman Türklerin değiştirilmesi öngörülmüştü. Ancak, bundan Batı Trakya Türkleri ile İstanbul'da oturan (sakin-etabli) Rumlar istisna edilmişlerdi. Yunanlıların İstanbul'da daha çok Rum alıkoymak istemeleri, Antlaşmada mevcut sakin (etabli) deyiminin yorumunda uyuşmazlığa sebebiyet vermiştir. Ağır bunalımlara neden olan bu uyuşmazlık, 6-7 yıl devam ettikten sonra, 1930 yılında çözülmüştür. Böylece, iki taraf arasında uzun süre devam eden huzursuzluk ortadan kaldırıldığı gibi, Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesine ve ilerde Balkan Paktı'nın kurulmasına ön ayak olmuştur.
TÜRKİYE - İTALYA İLİŞKİLERİ
İngiltere ile Musul sorununun ağır bunalımlar geçirdiği bir devrede ve Yunanlılarla "etablis" Antlaşmazlığının verdiği huzursuzluğun devam ettiği sırada, Türkiye toprakları üzerinde, 1. Dünya Savaşı'ndan intikal elden emelleri olan İtalya, Türkiye üzerinde siyasi ve psikolojik baskı yaparak resmi taleplerde bulunuyordu. Türkiye'nin Musul sorununu halletmesi, Fransa ile uyuşmazlığını bir çözüm tarzına bağlaması, Türkiye'nin sınırlarını kesin olarak ortaya koymuştu. Lozan'dan itibaren, her geçen gün güç kazanan Türkiye, sömürgeci politikaya şiddetle karşı koyacağını göstermek için gereken tedbirleri de almıştı.
İtalya'nın Arnavutluk'u nüfuzu altına alması, Yugoslavya'da korku uyandırdı ve Fransa'yı Yugoslavya'ya yanaştırdı. İtalya artık Anadolu üzerinde hayale dayanan sömürgecilik politikasından vazgeçti. Türkiye'ye yakınlaşmaya başladı ve böylece Türkiye İtalya arasında, 30 Mayıs 1928'de Tarafsızlık ve Uzlaşma Antlaşması'nın imzalanması mümkün oldu.
İtalya'nın Habeşistan'a saldırması ve Milletler Cemiyeti'nin bu saldırıya karşı, 16. maddesinde öngörülen ekonomik zorlama tedbirlerini uygulaması ve Türkiye'nin de bu zorlayıcı tedbirlere katılması, bir taraftan uluslararası işbirliğinin tezahürü olmakla beraber, diğer taraftan da Türkiye'nin İngilizlerle yakın ilişkiler kurmasına neden olmuştur. Zorlayıcı tedbirlerin uygulanmasında, İngiltere'nin Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya'ya teminat vermesi bu devletlerde rahatlık ve güvenlik uyandırdığı gibi, karşılıklı yardım taahhüdü de Akdeniz Paktı adı ile anılan paktın doğumuna neden olmuştur.
Türk-İtalyan ilişkileri, İtalyan-Habeş Savaşından sonra geçici olarak düzelmişse de Akdeniz'de yapılmakta olan denizaltı korsanlığını önlemek amacıyla toplanan Eylül 1937 Nyon Konferansı sonunda aktedilen Nyon Antlaşması ile yeniden bozulmuştur. Türkiye bu konferansta İngiltere'yi desteklemiş ve milliyeti belirsiz denizaltılara karşı ortak uygulamayı kabul etmiştir.
TÜRKİYE - SOVYET RUSYA İLİŞKİLERİ
Musul Antlaşmazlığı, Türkiye ile İngiltere'yi karşı karşıya getirmiş olmasına karşılık, Türkiye ile Sovyet Rusya'yı da birbirine yakınlaştırmıştır. Sovyet Rusya'nın Türkiye'ye yakınlaşmasına, Locarno Antlaşmaları ile Almanya'nın Batılılar safında yer almasından duyulan endişe neden olmuştur. Bu yakınlaşma, Paris'te 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması'nın imzalanması sonucunu doğurmuştur.
Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması'ndan sonra, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın Odesa'yı ziyareti, Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişmesine vesile olmuştur. Bu yakınlık, Sovyetleri, toplanmakta olan silahsızlanma konferansına Türkiye'nin katılmasını teklif etmeye kadar götürmüş ve böylece Türkiye, Lozan'dan beri ilk defa uluslararası işbirliğine çağrılmıştır.
Yeni Türkiye'nin Batılı devletlerle Antlaşmazlıklarını bir çözüme vardırması, Antlaşmazlıkları halletmesi ve Batılı devletlerle iyi ilişkiler kurması, Rusya'da iyi karşılanmamıştır. Türkiye'deki komünist hareketine karşı daha dikkatli ve hassas davranmıştır. Sovyetler, Türk Hükümeti'nin komünizm aleyhine aldığı sert tedbirleri şiddetli bir tepki ile karşılamıştır.
1930'dan 1938'e kadar, Türk-Sovyet ilişkileri dostane bir şekilde yürüdü. Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi önceleri Sovyetler tarafından istenmedi. Daha sonra, Sovyetlerin Milletler Cemiyeti'ne girmesi hususunda, Türkiye'nin girişimi ve tecavüzün tarifi hakkındaki antlaşmalara her iki devletin de katılmaları dış politikada işbirliğini sağlamıştır. Montreux Konferansı ve bu konferans sonunda imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Türk-Sovyet ilişkilerinde ayrılığın ilk adımını teşkil etmiştir. Montreux'de kabul edilen yeni sistem, Sovyetler bakımından yetersiz görülmüştür. Montreux Konferansı, Türkiye'nin, Rusya ve İngiltere ile olan ilişkilerinde yeni gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye İngiltere'ye yaklaşmıştır. Bunda Türkiye'nin kendi güvenliğinin rolü olduğu gibi, Sovyetlerin kendi rejimlerini Milli Mücadele'nin başından itibaren Türkiye'de uygulamak hususunda izledikleri politikanın da önemli rolü olmuştur. 1930-1938 devresi arasında Türkiye'nin dış politikasında Milletler Cemiyeti'ne girişi, Balkanlarda barış ve güvenliği temine yarayan Balkan Antantı'nı tesis etmesi ve keza Orta Doğu'da barış ve güvenlik amili olarak Sadabad Paktı'nı imzalaması ve bilhassa Türkiye'yi hayati bakımdan ilgilendiren Boğazlar ve Hatay meselelerini barışçı yollarla halletmesi başarılı adımlar olarak tarihe geçmiştir